Birine karşı yaptığınız tüm iyilikler, harcadığınız onca zaman ve sevginiz heba olduğu zaman ne hissedersiniz? Bir insanın bir insana yapabileceği en kötü şey sevgisizce davranmak, aldatmak ya da yalan söylemek değildir. En kötü şey, zaman çalmaktır. Sevgisizliğe maruz kalmanın telafisi daha büyük bir sevgi ile karşılaşınca kapanacaktır. Peki ya zaman? Zamanı telafi edebilir misiniz? Geri döndüremeyeceğiniz en değerli şeydir. Genelde insanlar paranın ve aşkın oldukça değerli olduğunu düşünür. Peki zamanınız yoksa bunları nasıl elde edersiniz?
İnsanlar ayrılık yaşadığında ya da biri ile kavga ettiğinde karşısındaki kişiye verdiği sevgiye, güvene, saygıya ya da sadakate üzülmez. Biz her ne kadar sevgimize karşılık bulamadığımız için üzüldüğümüzü düşünsek de aslında kaybetmiş olduğumuz zamana üzülürüz. Aradaki ince çizgiyi anlamak oldukça zordur ki bu kavramları birbirine karıştırmak da yüzde 99 olasılığa sahiptir.
İşte kaybettiğiniz zamanı fark ettiğinizde o kişiden nefret duyarsınız. Size yalan söylendiğinde, aldatıldığınızda, emeğiniz, güveniniz ya da sadakatiniz çalındığında nefret edersiniz. Fiziksel ya da ruhsal olarak aldığınız her zararda nefret edersiniz. En değerli şeyiniz, zamanınız, çalındığında yine nefret edersiniz. “Artık onu görmek istemiyorum. Ondan nefret ediyorum.” dersiniz. Lakin nefrette bir duygudur. Nefrette bir sevgidir. Birine karşı nötr hale geçmediğiniz takdirde nefret ettiğiniz kadar o kişiyi sever, sevdiğiniz kadar da nefret edersiniz.
Nefret ve Sevgi Karşılıklıdır
Biri size sinirlendiğinde, bu sinir çevrenizdekilerden daha hararetli oluyor ise bu size karşı göstermiş olduğu sevgi ve değer ile doğru orantılıdır. Bir insan, başka bir insanı ne kadar çok sever, sayar ve güvenirse, herhangi bir hatasında ya da yanlışında o kadar sinirlenecek demektir. Aynı durum nefret duygusu için de geçerlidir. Birinden nefret ettiğinizde, o kişiye karşı hala daha bir sevginiz var demektir. Kimse, sevmediği bir insandan nefret edemez. Aklınızda ya da kalbinizde iz bırakmıştır. Mutlaka size dokunan bir yönü vardır. İçinizde bastırdığınız kadar haykırmak da istediğiniz bir yön…
Bu nedenle nefret ve sevgi karşılıklıdır. Bilim insanlarına göre bu aynı zamanda “salt maruz kalma etkisi” olarak adlandırılmaktadır. Eskiden nefret ettiğiniz şeyleri sevip sevmediğinizi bir düşünün. Örneğin ben, küçükken Türk Sanat Müziği’nden, brokoli ve karnabahardan, 10 gün öncesine kadar da elmalı kurabiyeden nefret eden biriydim. Şu an Türk Sanat Müziği’ne dair her besteyi severek dinliyor, brokoli ve karnabaharı yemekten zevk alıyor ve elmalı kurabiye olsa da yesem diye düşünüyorum. Fakat bu durum bir tek müzik ve yemekle sınırlı değil. Bilim insanlarına göre müzik, yemek ve insanlar etrafında bu etkiyi yaşıyoruz.
Salt Maruz Kalma Etkisi
Sadece aşina olduğunuz bir şeyi tercih etmenize neden olan şey, “salt maruz kalma etkisi” olarak geçmektedir psikolojide. Bir şeye ne kadar çok maruz kalırsanız, o kadar çok seversiniz. Türk Sanat Müziği’nden nefret etmeme rağmen dedemin radyoda yalnızca bu müzik türünü dinlemesi beni onu dinlemeye maruz bıraktı ve zamanla daha çok sevdim. Brokoli ve karnabahar ev arkadaşımın en sevdiği iki yemekti. Sırf bana yedirebilmek için her şeyin içine atardı bu sebzeleri. Maruz kaldım ve zamanla sevdim. Elmalı kurabiyeye gelecek olursak 10 gün öncesinde bir misafirlikte yemek zorunda kaldığım bir şeydi. Maruz kaldım ve sevdim.
Özetle, nefret ettiğiniz şeyler, aslında maruz kaldığınız ve sevdiğiniz şeylerdir. Bir insandan nefret ediyorsanız, onun sevgisine çok fazla maruz kalmışsınız. Maruz kalmadığınızda da sevebiliyor ya da nefret edebiliyorsanız, işte o an ki farkındalık… O farkındalık çok önemlidir!