5 Ö kuralını hatırlayalım: “Özdeğer, özsevgi, özgüven, özşefkat ve özsaygı”… Kuralın ilk iki “öz” kavramını açıklamıştık. Bugünkü kavramımız “özgüven”…
Kişinin kendisini tanıyarak hareket etmesi ve kendi analizini kendi başına yapabilmesine özgüven denmektedir. Yani özgüven, kendine güvenmekten de öte bir kavram olarak kendini tanıyabilmektir.
Eğer kendinizle barışık olduğunuzu düşünüyorsanız ve kendinizi her haliniz ile kabullenebiliyorsanız, o halde özgüveni yüksek bir bireysiniz demektir. Hayatınıza dair alacağınız kararlarda yine kendi başınıza kararlar verebiliyor, hata yapsanız bile “Benim yüzümden” diyerek sorumluluk alabiliyorsanız, duygu ve düşüncelerinizin sizi yönlendirmesine izin veriyor, olumsuz duygu ve düşüncelerden uzak duruyorsanız, yine özgüveni yüksek bir birey olursunuz.
O halde özgüven yalnızca kendine güvenmek değil, kendi ayaklarının üzerinde durabilmektir.
Özgüven Neden Önemli?
Gerek iş hayatında gerek sosyal yaşamda özgüven oldukça önemlidir. Kendisi ile barışık olmayan bir arkadaşınızı gördüğünüzde onun adına üzülmüyor musunuz? Örneğin; kilosu nedeniyle ya da gözlük taktığı için kendisiyle barışık olmayan bir arkadaşınız olduğu zaman, onun adına üzülüyor ve onu cesaretlendirmeye çalışmıyor musunuz?
Özgüven önemlidir. Bir birey olabilmemiz, bu hayattaki varlığımızı sürdürebilmemiz için önemlidir. Hayatta sürdürülebilir bir yaşam elde edebilmemiz için özgüven sahibi olmamız gerekir. Dedemin bir lafı vardır, “Hayatın yüzde 99’u kötülükler ile geçer ve yüzde 1’inde ise şanslısındır. Bu şansın kıymetini bilirsen yüzde 99’luk kısım seni asla üzemez.” şeklinde… Evet, hayatımızın büyük bir çoğunluğu kötülükler ile geçiyor. Ölümler, hastalıklar, ekonomik sorunlar, ayrılıklar, kırgınlıklar, kavgalar ve daha nicesi… Özgüven bu noktada devreye giriyor işte! Tüm bu kötülüklere karşı bir yaprak gibi savrulmamanız için özgüven sahibi olmanız gerekiyor. Çünkü o olmadığı zaman, yalnızca oradan oraya savruluyorsunuz. Kim nereye çekerse, kim nereye giderse siz de oraya çekiliyor ve gidiyorsunuz. Bu da hem sizi hem düşüncelerinizi hem de hayatınızı önemsiz kılar.
Bu noktada Wayne W. Dyer tarafından söylenen sözü hatırlamak gerekir, “Sizin değerinizi başkaları ölçemez. Değerlisiniz; çünkü öyle olduğunu düşünüyorsunuz. Kendi değerinizi başkalarının ölçtüğünü düşündüğünüz an, o artık sizin değil, onların değeridir.”
Özgüven Olmazsa?
Özgüveniniz olmadığında, hayatınızın günden güne daha kötü bir hale geldiğini görebilirsiniz. Aynada kendinizi daha yorgun, daha çirkin görmeye başlarsınız. Tahammül seviyeniz azalır. Artık daha çabuk sinirlenen, öfkeyle hareket eden bir adam/kadın haline geldiğinizi görürsünüz. Yaşamın sizi tükettiğini düşünürsünüz fakat aslında siz yaşamınızı tüketen bir birey olursunuz. Özgüven olmadığında, bir yaşamınızın olması da imkansızdır. İnsanlar neden depresyona girer ya da insanlar neden kişilik bozukluğu yaşar bunu hiç düşündünüz mü?
En derin psikolojik olayların altında daima özgüven vardır. Fakat özgüven ile ego birbirine karıştırılmamalıdır. Egosu yüksek olan biri özgüven sahibi demek değildir. Narsist bozukluğu olan kişilerin özgüven sahibi olduğunu düşünmek gibi bir algı var toplumumuzda ve bu algı oldukça yanlıştır… Çünkü ego, bencilliktir. Her birey, bir noktada bencildir. Çünkü herkes isteklerinin, arzularının, heveslerinin ve zevklerinin gerçekleşmesini ister. Tüm bu istekler, arzular, hevesler ve zevkler bencillik yaratır. Egonun yüksek olması gururlu olmak, kendine güvenmek, herkesi alt etmek olarak da görülebildiği için yanlıştır. Egonun dengeli olması gerekir. Özgüveni tetikleyen psikolojik durumlardan biri de egodur. Fakat egonun fazla olması, aynı zamanda özgüven eksikliği demektir. Örneğin oldukça güzel olması ile övünen bir kadın içten içe asla kendini beğenmemektedir. Parasıyla ülkeyi satın alabilecek bir adamın içten içe kendisini fakir hissetmesi gibi…