Hayatımızdaki en yıkıcı hislerden biri, ölüm hissini bir kenara koyarsak eğer, sevdiğiniz insanlar tarafından sevilmediğinizi anladığınız andır. Her insanın en hassas noktası, sevgidir. Sevgi, bir insanı hem ayakta tutan histir hem de ona umut veren duygudur. Eğer arkanızda aileniz, arkadaşlarınız, eşiniz veya sevgiliniz, öğretmenleriniz vb. kişiler varsa, her şeyi yapabileceğinizi hissedersiniz. Her şeye ulaşabileceğinizi, kimseye ihtiyacınız olmadığını… Peki ya hiç kimseniz yoksa? Üzülmek hakkınız olmaz mı?
Bir insanın hiç olmaması, varken yok olmasından her zaman daha iyidir. Hiç olmayan birine karşı sevgi beslemek zordur. Hiç olmayan birinden destek beklemez, hiç olmayan birine karşı da özlem duymayız. Fakat varlığını bildiğimiz, manevi olarak hissettiğimiz biri artık “yok olmak” istiyor ise (ki bu kişi ailemizden, arkadaşlarımızdan, çevremizden ya da değerli gördüğümüz her insandan biri olabilir) o zaman tüm hisler değişiyor. Beynimiz, karmakarışık bir hal alıyor ve toparlanmak uzun sürüyor.
Yalnızlıktan Korkmamak
Hiç yalnızlıktan korkmadığınızı hissettiğiniz an oldu mu? Yalnızlıktan korkmayan insan, aynı zamanda korkulacak insandır. Çünkü o insan her şeyin yokluğuna alışmış, her şey ile mücadele etmesini bilen ve kendi ile baş başa kalmaktan tereddüt etmeyen biridir. Örneğin, ben. Ben öyle biriyim.
Hayatım boyunca hem iyi hem de en kötü özelliğim, yalnızlıktan korkmamamdır. Çünkü zamanında hem varken yok olan biri ile mücadele ettim ki bu kişi ailemden biriydi hem de yokken var olmaya çalışan kişiler ile tanıştım ve bu kişiler ilk zamanki gibi tekrardan “yok olmak” istemişti.
Eğer hayatınızdaki biri yok olmak istiyorsa, var olması için mücadele etmemelisiniz. Ne kadar kırılırsanız, parçalanırsanız ve kaybederseniz o kadar iyidir. Çünkü bu sizi, bir önceki kişiliğinize göre daha güçlü yapar. Bu hayatta bağlı ve bağımlı olduğunuz her şey, imtihanınızdır. Ne kadar çok bir şeye körü körüne bağlanır ya da ne kadar çok istediğiniz şeyi elde etmek isterseniz, o şey sizin sınavınız olur. İnsan kazanmak ya da kaybetmek de bundan ibarettir.
Çevrenizdeki insanlara duyduğunuz bağlılık derecesini kontrol altında tutmanız gerekir. Kontrolü elden bırakırsanız eğer, kayıplar yaşadığınızda bir o kadar da zor toparlanırsanız. Herkesin, her olay ve durum sonrasında bir iyileşme süreci vardır. Bu süreci kolay bir şekilde geçirmek istiyorsanız kendi hayatımda uyguladığım yöntemi sizlerle paylaşacağım. Ben bu yönteme “3’e 1 Kuralı” diyorum. Fakat siz nasıl adlandırmak isterseniz, öyle adlandırın.
3’e 1 Kuralı Nedir?
“3’e 1 Kuralı”, 20 yaşından sonra edindiğim hem iyi hem de kötü bir kural. Kimsenin yokluğundan korkmamanızı sağlarken aynı zamanda sizi o kadar güçlü yapıyor ki bir süre sonra bir insanın varlığından yeterince memnun musunuz yoksa değil misiniz anlamak zor oluyor. Çünkü bu kural sizlere kaybetseniz de hayatta kalma sürecinizde acınızı yaşayarak mutlu olmanızı öğretiyor.
Kuralı uygulamak çok basit. Bir kaybınız olduktan sonra (en sevdiğiniz oyuncağınız kırıldıktan, aile fertlerinizin vefatından, arkadaşlarınız ile tartışmalarınızdan ya da eşinizle olan boşanma sürecinden veya sevdiğiniz insanı gelinlik/damatlık ile gördükten ve benzeri tüm olaylardan sonra) kendinize üzülmek için 3 gün veriyorsunuz. Bir gün 24 saattir ve toplamda üzülmek için 72 saate sahip oluyorsunuz. Bu 3 gün içerisinde isterseniz evinizi birbirine katın, isterseniz yerde sürüklene sürüklene ağlayın, isterseniz de tıpkı dizi ve filmlerdeki gibi havuz içinde ya da duş altında depresyona girin. Hiç fark etmez ama acınızı yaşayın. 3 günlük süreç içerisinde kendinizi üzebildiğiniz kadar üzün. Sevgiliniz sizi terk mi etti? Üstelik aynı evde mi yaşıyorsunuz? Yastığını koklayarak ağlayın. Kullandığı diş fırçasına bakıp ağlayın. Evde unuttuğu eşyasına sarılarak ağlayın. Önemli olan içinizden ağlayabileceğiniz tüm konulara dair olan durum ve olayları fark edip içinizden atmanız. Yani bir nevi, krizi fırsata çeviriyorsunuz. Daha sonrasında üzüleceğiniz ne kadar detay var ise en başında acı çekiyorsunuz ve bir daha sizi bir şeyin üzmesine izin vermiyorsunuz.
Peki 3 gün geçtikten sonra ne mi oluyor? 4. günün sabahı, yani 3’e 1 Kuralı’nın 1 bölümünde, gülümseyerek uyanıyorsunuz. Acınızı yaşadınız, kasvet içerisine kendinizi boğdunuz ve kendinizi yeterince harap ettiniz. Şimdi mutlu olma zamanı. Şimdi gülme ve kendine gelme zamanı. Yeni bir üzüntü yaşayana kadar kendinizi mutlu etmenin zamanı.
Size en büyük tavsiyem, 72 saatlik dilimi çok iyi bir şekilde değerlendirmeniz. Çünkü bu süre içerisinde ne yaparsanız yapın, süre dolduktan sonra kendinize üzülmek için fırsat veremezsiniz. Üzüntü yaşamanın da mutlaka hayatınızda bir irade ile yönetilmesi ve sonlandırılması gerekir. Her üzüntünün bir sonu olduğu konusunda kendinizi bilinçlendirmelisiniz. Çünkü insan, yaşadığı her şeye alışmakla yükümlüdür.
Unutmamalısınız ki bu hayatta sizden başkası yok. Bir başkası için değil ama kendiniz için çok değerli olmalısınız.