Psikolojik rahatsızlıkların büyük bir çoğunluğu, rahatsızlığı yaşayan kişi tarafından durumun “fark edilmemesinden” kaynaklanmaktadır. Pek çok uzman, hastanın kendi durumunu görememesi nedeniyle geç tedavi olduğunu söylemektedir. Fakat bu hastalar içerisinde inkar eden de fark etmeyen de mevcut. Hastalığını hem inkar edip hem de farkında olmayanların mevcut olduğu gibi.
Tıp dilindeki adı ile anosognozi (anosognasia), kişinin hastalığına karşı herhangi bir engelinin ya da tedavi altına alınması gerektiğinin ihtiyaç duymadığı, inkar ettiği, inanmadığı durumu göstermektedir. Günümüzde pek çok insan hastalığını reddetmekte ve tedavi olmasının gerekli olmadığını düşünmektedir.
Lauren Muhlheim, yeme tipi bozukluğu olan kişilerin durumunu şöyle açıklamaktadır: “Kişi hasta olmadığına, bu yüzden endişelenecek bir durum da olmadığına ve tedaviye ihtiyaç duymadığına inanır.”. İnsan bu düşünceye o kadar çok bağlanır ki, iyileşmek için yeterinde hasta olmadığını düşünür. Git gide kendini tehlike altına atar ve bir zaman sonra tedavi imkansız hale gelebilir.
Anosognozi Beynin Değişiminden Kaynaklanır
Geçmiş yıllarda bu durumun kişinin hastalığını fark etmemesinden kaynaklı olduğunu düşündüklerini göstermekteydi. İlk yıllarda yanlış yorumlanan bir psikolojik rahatsızlık olduğu için insanların kendilerini kasten hasta kalmaya mahkum ettiği düşünülmekteydi. Oysa anosognozi gibi bir rahatsızlık tamamen beynin değişikliklerinden kaynaklanmaktadır. Yani, sezgi ve davranışlar beyni etkilemekte ve bu nedenle beyin alışkanlıklar üzerinde değişiklik yapmaktadır.
2006 yılında Dr. Vandereycken anosognozi ve yeme bozukluğu arasındaki ilişkiyi hakkında “Anoreksiya nervoza vakalarının pek çoğunda hastanın aşırı zayıflığını fark edememesi nörolojik rahatsızlıklarda yaygın olan anosognoziye benziyor.” demiştir. Birey bu gibi bir durumda yetersiz beslendiği için beynine de zarar vermektedir. Dolayısıyla duyular, sezgiler ve davranışları yeterli miktarda etkin bir şekilde rol alamamaktadır. Bir nevi insan kör olmuştur. Kendi halini göremez duruma gelmiştir. Bu körlük ile ilgili olarak da Laura Collins şu açıklamayı yapmıştır:
“Bu körlük kişinin kontrolünde değildir ve biz ne kadar mantıklı yaklaşsak ya da tersine öfkemizi açığa vursak da bunların hiçbiri hasta kişiye durumunu görmesi için yardım etmez. Özellikle çocuğumuz, eşimiz dostumuz ya da yeme bozukluğu olan yakınımız bu rahatsızlığı uzun zamandır yaşıyorsa. Hastalığın geçmişi ne kadar eskiye dayanırsa, anosognozi dediğimiz durum da o kadar şiddetli olacaktır. Ayrıca, toplumların kilo vermek ve ‘fit’ kalmak için kontrollü yiyip spor yapmak gibi davranışları yücelttiğini ve bunların yeme bozukluklarına zemin hazırlayan, onların yolunu sağlamlaştıran davranışlarla aynı olduğunu gözden kaçıramayız.”
“Hayır, iyiyim” Bir İnkardır
Amerika merkezli NAMI, ruhsal hastalıklar ile mücadele eden insanlar adına destek amaçlı kurulmuştur. Bu merkez, beynin ön lobunun yüzde 100 bir şekilde çalışmadığı zamanlarda, kişilerin öz imajındaki değişimleri fark edebilme yetisinin tamamen ya da kısmen kaybedildiğini tespit etmiştir. Yani insan, beden algısı ve benlik duygusu arasında bağ kuramamaktadır.
Kişi, kendi durumunun farkında olmadığı gibi bedeninin de hiçbir şekilde farkında olmamaktadır. Kendisini sürekli olarak “Hayır, iyiyim” diyerek kandırmaktadır. Aslında bu durum bir inkar biçimidir. Fakat bir sorununuz olduğunu bilmiyorsanız ve “Hayır, iyiyim” diyorsanız inkar ettiğinizi değil, farkında olmadığınızı gösterir.
Bu farkındalığı arttırmanın en iyi yolu, kişinin hareketlerini izlemesidir. Kendi kendini izleyerek özellikle sosyal ortamlar içerisinde nasıl tepkiler verdiğini görmesi gerekir. Belli bir noktadan sonra anosognozi yaşayan kişiler, uyum bozukluğu da yaşamaktadır. İnsanların yorumları dikkate alınmalıdır. Eğer kendinizi aç bıraktığınızı düşünen biri size bu konuda yorum yapıyor ise, bunu sorgulamanız gerekir. Kendinize karşı ne kadar dürüst olur, anlayışlı davranır ve kendinizi severseniz o kadar çok hastalığınızın farkında olma ihtimaliniz artar. Bu da anosognozi gibi bir rahatsızlığa yakalanmanızı engeller.