Mutlaka denk gelmişsinizdir. “Bir yılın değerini anlamak için final sınavını geçememiş bir öğrenciye sor. Bir ayın değerini anlamak için erken doğum yapmış bir anneye sor. Bir haftanın değerini anlamak için haftalık bir gazetenin editörüne sor.” diye uzayıp giden bir yazı, dolanıp duruyor tüm gözünüze çarpabilecek noktalarda. Cümleler, zamanın değerini çok da güzel çarpıyor suratımıza.
İnsanoğlu kaybetmeden bilmiyor hiçbir şeyin değerini. Oysa kaybedilen şey zamanla doğru orantıda gerçekleşen kendi kayıpları oluyor insanın. Zamandan 3 parça veriyorsa, kendinden yıllar verebiliyor insan. Zamanın sizden götürdüklerine “dur” deme vaktidir.
Zamanın Kıymetini Bilmelisin!
“Çok zaman önceydi. O kadar zaman önceydi ki zaman diye bir şey yoktu. İnsanlar güneş doğup batıncaya kadar yaşıyorlardı hayatı. Bir daha hiç olmayacakmış gibi dolu ve anlamlı. Derken zaman diye üç parçalı bir şey icat etti insan. Bir parçasına dün dedi, diğer parçasına bugün, öteki parçasına da yarın. Sonra fesat karıştı zamana ve insan bugünü unuttu. Dünü düşünüp pişman oldu, yarını düşünüp kaygılandı; ama işin ilginç tarafı tüm kaygı ve pişmanlıklarını hep güneş doğup batıncaya kadar yaşadı.
Farkında olmadan rezil etti bugününü. Oysa yarın, bugüne dün diyor, dün de bugün için yarın diyordu. Bir türlü beceremedi. Bir eliyle yarına, diğeriyle düne yapıştı. Bugünü eline yüzüne bulaştırdı; mutsuz oldu insan. Ve ne gariptir ki yarının telaşını da, dünün pişmanlığını da hep bugün yaşadı; ama bugünü hiç yaşayamadı ne yarın ne de dün!” diyor, Erdal Demirkıran.
Bu yüzden bugüne yapabileceklerini sığdırmalısın. Öyle bir plan yapmalısın ki, düne ve yarına inat, zamana ise nispet olmalı. Geçmişinde yaşadıklarına takılıp kalacaksan, ne bugününü ne de yarınını yaşayabilirsin. Eğer takıldıysan çoktan, düzeltemeyeceğine oturup da üzülme. Yapman gereken çok basit, bir daha aynı hayata düşmemek. Düşmemek için yarınını planlaman, hatalarından ders çıkarman yeterli. Sakın “çok zor” deme. Dünü düşünürken zaten vakit kaybettin, bir de kendini ikna etmek için harcama kıymetli vaktini.
Sana dününü unut demiyorum, dünlerini unutma. Sorsam, iki gün önce ne yediğini, hatırlamak için zaman harcaman gerekir. Ne güzel karnın doymuştu ama zor hatırlıyorsun, değil mi? Ama desem ki iki yıl önce, şu kişi senin canını nasıl yakmıştı! Nasıl da anlatırsın, eksiksiz.
Bunların zamanın ve beyninin bir oyunu olduğunu unutma. O oyuna gelmemek için doldur aklını, güzel düşüncelere ya da bugününü o kadar güzel yaşa ki, sana kötü günlerini hatırlatmasına izin verme.
Çocukluğuna dönmek isteyenler el kaldırsın! Dönebilir misin? O zaman bunu düşünüp neden vaktini harcıyorsun. O zamanlar dert, tasa, sorumluluk neredeyse hiç biri yoktu. Ne güzeldi değil mi? Ama dünlerde kaldı. Asla tekrarlanmayacak dünlerde. Bu yüzden sıva kollarını, dün ve bugünün birbirine gitmesine müsaade etme. İkisi birbirine karıştığından yarının da kayboluyor.