Günümüzdeki pek çok psikolojik sendromun ve kompleksin ismi mitolojiden gelmektedir. Anromeda Kompleksi’de mitolojik bir hikayeye dayanmaktadır:
Mitolojideki Andromeda, günümüzde Etiyopya olarak bilinen Aithiopia’nın Kralı Kepheus ve Kraliçe Kassiepeia’nın kızıdır. Kraliçe, fazlasıyla kibirli ve güzelliğiyle ön plana çıkan, her daim güzelliğiyle övülen bir kadındır. Kraliçenin kibri ve övünmesi öyle bir seviyeye gelmiştir ki deniz tanrılarından olan Nereus’un elli kızından bile daha güzel olduğu söylenmektedir. Bu söylem, büyük deniz tanrısı olan Poseidon’un kulağına gider ve Poseidon, kraliçenin bu kibri karşısında Aithopia’ya büyük ve korkunç bir ejderha gönderir. Ülkeyi ejderha ile yok etmek ister. Ejderhanın saldırısı karşısında Kral Kepheus, korunmasız kalır ve bunun üzerine ülkedeki ünlü bir kahinden yardım ister. Kahin tek çözüm yolunun kralın kızını ejderhaya kurban etmesi olduğunu söyler. Hem halkını hem de ülkesini kurtarmak isteyen Kral, kızından vazgeçmesi için zorlanır. Bunun üzerine Kral, kızı Andromeda’yı ejderhanın alması için kayaya bağlar ve tam ejderha kızını yemek üzereyken Pegasus üzerinde uçan Zeus’un oğlu Perheus ejderhayı öldürerek Andromeda’yı kurtarır. Perseus, Andromeda’ya aşık olur ve evlenmek için kraldan izin ister. Evlenecekleri gün Andromeda’nın daha önceden sözlenmiş olduğu Phineus, adamları ile birlikte düğüne gelir. Phineus, aynı zamanda Andromeda’nın amcasının oğludur. Düğünde Perseus, Phineus’u öldürmeye çalışır. Bunun üzerine Andromeda tüm hayatını Perseus’a adar ve onunla evlenir. Hayatı boyunca da mutlu bir evlilik yaşar.
Genç Kızların Sendromu
Psikolojide Andromeda Kompleksi olarak görülen bu mitolojik olay, günümüz genç kızlarının da yaşamış olduğu bir durumdur. Hayatlarında yaşamış oldukları problemlerden, sahip oldukları fazla sorumluluklardan kurtulmak için karşılarına bu dönemde çıkan ilk beyaz atlı prens ile evlenmek isterler. “Bir beyaz atlı prens gelse de beni bu hayattan çıkarıp götürse” şeklinde düşünürler. Bu süreç bir tek genç kızlar ve kadınlar için geçerli de değildir. Nadir olmakla birlikte erkeklerde de görülmektedir.
Zihinde direkt olarak bir “kahraman” yaratılır. Bu kahramana dair beklenti duyulan özellikler, herhangi bir başka insanda görüldüğü zamanda da o insana aşık olunur ve evlenilmek istenir. Belki de günümüzdeki evliliklerin bitmesinin en büyük nedenlerinden biri de budur.
Colette Dowling yazmış olduğu “Sindrella Kompleksi: Çağdaş Kadının Bağımsızlık Korkusu” adlı kitabında da bu duruma değinmiştir. Dowling bu kitap içerisinde kadınların sorumluluk almasını, kendi ayaklarının üzerinde durarak birer “birey” olmasını söylemektedir. Dowling bahsetmiş olduğumuz Andromeda Kompleksi’ni kitap içerisinde “Sindrella Kompleksi” olarak geçirmektedir ve kitapta şöyle der:
“Yalnız olmaktan nefret ediyorum. Keseli hayvanlar gibi bir başkasının derisinin altında yaşamak isterdim. Emniyette olmayı, sıcak, bakılıp gözetiliyor olmayı havadan, hatta yaşamdan daha çok isterdim. Çünkü iş bağımsızlığa gelince, gerçekten kendi ayaklarımızın üstünde durduğumuz zaman, kadınlıktan uzaklaşacağımızdan, sevgisiz, sevimsiz olacağımızdan korkuyoruz. Bağımsız olmak istiyor ama bağımsızlıktan korkuyoruz. Bunun için de başkalarını suçluyoruz. ‘Onları’ suçlayarak ya da dizimizi döverek özgürleşemeyiz. Bağımsızlık, başkalarının bize bahşedebileceği bir lütuf değildir.”