Hayal kurmak elbette güzeldir. Hayatımızda bir şeyleri gerçekleştirebilmemiz, kendimize hedefler koyabilmemiz, yarınımızı planlamamız ya da 5 yıl sonra kendimizi nerede görmek istediğimizi belirlememiz için hayal kurmamız gerekir. Her başarının ilk adımı da hayal kurmaktır. Bu nedenle tüm başlangıçlar hayal kurularak yapılır. Fakat her şeyin fazlası zarardır. Çok fazla hayal kurma eyleminde bulunmak da insanı olumsuz yönde etkileyen durumlardan biridir. Eğer alışkanlık haline getirilirse bu durum bir sendroma dönüşür ve buna Maladaptive Daydreaming Syndrome yani, “uyumsuz hayal kurma sendromu” denir.
Hayal Kurma Kontrolden Çıkabilir
Bu sendroma bir başka şekilde “hayallerin kontrolden çıkması” denilebilir. İnsan, gerçek yaşamdan uzaklaşmaya başlar ve kendisini sürekli olarak hayal kurarken bulur. Aşırı derecede hayal aleminde yaşamak, insan ilişkilerinin zayıflamasına yol açar. Bununla birlikte sosyal yaşantı azalır ve sosyal bağlar kopma derecesine gelebilir. Ek olarak günlük yaşantıda yapılması gereken görev ve sorumlulukların da yapılmadığı görülür.
Yaşamımızda gerçeğe bağlı kalarak yaşamamız gerekir. Fakat bu sendromu yaşayan pek çok insan gerçeklik ile arasındaki bağı koparma seviyesine gelmiş ya da çoktan o bağı koparmış demektir. Sendromu tespit eden İsrail’deki Hayfa Üniversitesi’nde bulunan Profesör Eliezer Somer’dir. Somer bu sendromu yaşayan kişilerin birtakım benzer özellikler gösterdiğini söylemektedir. Bu özellikleri de şu şekilde sıralar:
- Günlük yaşantıda yapılması gereken görev ve sorumlulukları yerine getirmemek
- Hayal kurmaya devam etmek için sürekli olarak arzu içerisinde olmak
- Uyku problemi yaşamak
- Hayal içerisindeyken yüz ifadelerini ya da jest ve mimikleri kullanmak
- Hayal kurarken fısıldamak ya da konuşmak
- Uzun süre hayal kurumak
- Hayal kurarken hayaldeki hareketleri taklit etmek
- Kurulan hayaller doğrultusunda bir kişilik ve karakter oluşturmak
Somer bu sendromun çok küçük yaşlardan itibaren oluştuğunu ve çoğu insanda 14 ile 15 yaşları arasında meydana geldiğini de söylemektedir. Üstelik bu rahatsızlığa sahip olduğunu bilmeyen milyonlarca kişinin olduğunu da savunmaktadır. Sendromun şizofreni hastalığı ile karıştırıldığını dile getiren Profesör, bu hastaların kurdukları hayallerin gerçek olmadığını kabul etmemeleri nedeniyle şizofreni olarak nitelendirildiğini de belirtmektedir.
‘’Farklı popülasyonlarda daha fazla araştırma yapılması, çoğaltılması ve genişletilmesi gerekiyor. Aynı zamanda, bu eşsiz hayali formda yer alan beyin mekanizmalarını daha iyi anlamak için beyin görüntüleme çalışmalarını yürütmeliyiz ve neden bu kadar çok bağımlılık yaratabileceğimizi de belirtmeliyiz.” – Prof. Eliezer Somer
Hayal Kurmamak mı Gerekiyor?
Elbette hayır! Bu konuda Einstein’ın çok sevilen sözlerinden birini hatırlatmak gerekir:
“Hayal, bilimden daha önemlidir; çünkü bilim sınırlıdır. İnsan, aklın sınırlarını zorlamadıkça hiçbir şeye ulaşamaz.”
Hayatımızdaki hedeflere ulaşmak için elbette hayal kurarak başlangıç yapmamız gerekir. Fakat kurulan hayalleri sınırlandırmak, hayal ile gerçek arasındaki ilişkiyi bilmek ve ayırt edebilmek çok önemlidir. Günlük yaşantımız içerisinde hepimizin karşılaştığı pek çok problem, sorun, endişe, öfke ve sinirlilik hali bulunmaktadır. Bu problemleri ve sorunları benimseyerek hareket etmek de oldukça önemlidir.
Yaşanılan sorunlar karşısında hayal kurmak doğru bir eylem değildir. Bir sorunu düzeltmek için sorunun nedenini, neden kaynaklandığını bulmak ve çözüm yoluna gitmek için stratejiler oluşturmak gerekir. Bu noktada kişinin kendini tanıması ve bilmesi de önemli bir rol oynamaktadır.
Bir işi başarırken başlangıç yapacağımız yer zihnimizdir. Zihnimizi kontrol etmek de bizim elimizdedir. Bu kontrolü elde tutmanın en iyi yolu ise kendi kendimize sınırlar koymak ve bu sınırları aşmamaktadır.
İlgili İçerik:
Hayallerinizin Peşinden Gitmeniz İçin 5 Sebep!
Güçlü Bir İrade Güçlü Bir Beyinden Gelir!