İki şeyin kesinlikle kontrolümüz dışında gerçekleştiğine inanmalıyız: doğum ve ölüm. Doğarken ne annemizi ne babamızı ne de bulunduğumuz coğrafyayı tercih edebiliriz. Doğduğumuz ülke, şehir, toplum, aile kaderimizdir. Kaderimizin nasıl çizildiği de buradan gelir. Peki ya gerisi? Kaderimize boyun eğmemiz mi gerekir yoksa kaderimizi şekillendirmek bizim elimizdedir?
İnsan hayatınız etkileyen üç temel olumsuz duygu ve düşünce vardır: başarısız olma hissi, dayanıksız olma düşüncesi ve boyun eğme psikolojisi. Doğduğunuz ev, aile ve şehir kaderiniz olabilir fakat asıl hayatınızı şekillendiren bu üç temel duygudur. Nasıl ki insanın doğası gereği ağlamak, gülümsemek ve uyumak temel davranışları ve duyguları ise, olgunlaştığımız evredeki temel duygu ve düşüncelerimizi bu kalıplar oluşturur.
Her Şey Senin Elinde
Ataerkil ve cinsiyetçi bir toplum içerisinde yetişmek oldukça zor. Özellikle kadınlar açısından günden güne daha da zor bir hal alıyor. Rahmetli anneannemin bir sözü vardır, “Doğduğun yer değil kızım, doyduğun yer vatanındır.” diye. Uzun yıllar bu cümle düşünmeme sebep oldu. Doymak, parasal anlamda doymak mıydı yoksa doygunluğa erişmek miydi? Fark ettim ki anneannem doygunluktan bahsediyordu. Doğduğumuz yeri ve toplumu hiçbirimiz tercih etmiyoruz. Fakat doyduğumuz yeri değiştirebiliriz.
Bu doygunluğa ulaşmak için hayatımızda iyisiyle kötüsüyle pek çok ize sahip olmamız gerekiyor. “İz”diyorum çünkü, vücudunuzdaki yara izleri değil, kalbinizdeki ve düşüncelerinizdeki yara izleri belli eder hem karakterinizi hem de yaşam biçiminizi. Bu izler kimi zaman büyük engeller yaratırken kimi zamanda yolumuzun açılmasına sebep olur. İnsan hayatındaki en büyük engellerden biri, başarısız olma hissidir. Üniversiteye gideceğim ilk yıl, aynı zamanda ailemden uzak kalacağım yıllardan biriydi. Kim bilebilirdi ki 5 sene boyunca ailemden ve evimden uzak kalacağımı? Korktum. Herkes gibi, her insan gibi… İlk etapta fazlasıyla başarısız olsam da birkaç ay içerisinde kendime düzen kurdum. Bu süre zarfında, bulunduğum yer evim oldu. Kendi evimi ve oradaki düzenimi unuttum. Fark ettim ki insan olduğu yeri güzelleştirirmiş. Gittiğin yer güzel diye hayatın güzelleşmiyormuş.
Başarısız olma hissi de tıpkı bu güzellik kavramı gibi! Başarısız olduğunu düşününce, başarısız olmuyormuşsun. Başarısız olunca başarısız oluyormuşsun. Başarısız olacağını düşündüğün işlerin altından kalkmayı öğrenmek istiyorsan, hissetmek yerine yaşaman gerekiyormuş. Bir insan çok istediği bir alanda başarısız olursa, o şeyi daha çok istiyormuş… İstemek ayıp değilmiş. Fakat tüm bunları isterken herhangi bir çabada bulunmuyorsanız, işte o zaman ayıp etmiş oluyormuşsunuz. Üstelik ailenize ya da arkadaşlarınıza değil… Kendinize ayıp ediyormuşsunuz. Çünkü bu hayatta ne yaparsanız yapın, kendinize yapıyormuşsunuz.
Nadasa Bırakın
Hayatı Osmanlı zamanından kalma Mehter Marşı gibi düşünmek gerekir. Her attığınız ileri adımda, iki adımda geriye düşersiniz. Bir başkasına göre ilerideyken, önünüzdekilerin de gerisinde kalırsınız. Bu tıpkı bir dağın zirvesine ulaştığınızda, daha yüksek dağların olduğunu görmek gibidir. Zirveye çıkmış olmanız hiçbir zaman zirvede olduğunuzu göstermez. İşte burada bilmeniz gereken şey, yeni zirvelere karşı ne kadar dayanıklı olduğunuzdur.
Dayanıksız olduğunuzu düşünüyorsanız, evet haklısınız. Dayanacak gücü kendinizde bulamıyorsanız, güçsüz olduğunuzu gösterir bu durum. Size “Yanılıyorsunuz” dememi bekliyordunuz değil mi? Çevrenizdeki kişiler sizleri motive etmek amacıyla sizi kandırabilir fakat, eğer herhangi bir konuda dayanıksız olduğunuza inanıyor, kaldıracak gücünüzün olduğunu düşünmüyorsanız, haklısınız. Böyle bir durumda yapmanız gereken şey, zamana bırakmak. Çiftçileri hatırlayın. Bir sonraki yıl tarlanın daha iyi ekin vermesi için iki yılda bir tarlanın nadasa bırakılması gerekir. Üzerine ekin ekilmemeli, toprak atılmamalı, kendi haline bırakılmalıdır. Siz de hayatınızı nadasa bırakmalısınız. Çözemediğiniz, işin içinden çıkamadığınız bir konu varsa, kendinizi yormayın. Nadasa bırakın. Her şey rayına kendiliğinden oturacaktır.