Kadın-erkek ya da çevredeki tüm ilişkilerimizin (LGBT üyeleri dahil olmak üzere) sonlanmasına sebep olan pek çok neden bulunmaktadır. TEDx İstanbul konuşmasında yer alan psikiyatrist Dr. Gülcan Özer, ilişkilerin sonlanmasını 7 büyük günaha bağlamaktadır ve bu günahlar aslında hemen hemen hepimizin yaşadığı şeylerdir. Her evliliğin ya da ilişkinin parmak izi kadar özel olduğunu belirten Özer bu 7 maddeye dikkat edilmesini öneriyor.
1. Değiştirmek İstediğiniz Kişiyle Evlenmeyin
Değişim, değişmeyen tek şeydir ve asla önüne geçilemez. İnsanlar doğal olarak sürekli bir değişim halindedir. Yaşantılar, hisler ve düşünceler bizleri değişime odaklar. Aynı zamanda bulunulan dönemin de bu değişim üzerinde büyük bir etkisi vardır. Özer, karşımızdaki insanı olduğu gibi kabul etmemizi önermektedir. Eğer ki elimizde bir “Değiştirilecekler Listesi” bulunan bir kişi ile evlenmeye çalışıyor ve onu bir proje gibi görüyorsak, burada önce kendimizi sonra da karşımızdaki kişiyi alt etmeye çalışıyoruz demektir. İlişki normal seyrindeyken iki insan da aynı anda değişiyor ise o ilişki oldukça güzeldir. Fakat bir taraf değişiyor ve diğer taraf değişime tepki gösteriyor ise durum kötüleşebilir. Çevremizde de aslında bunun pek çok örneği bulunmaktadır. Düzenli, temiz ya da şefkatli bir kadınla evlenen bir zaman sonra “Anne gibi bir kadınla olmak istemiyorum” diyerek boşanmak isteyebilir. “Eşim çok canlı” diyerek evlendiği adamdan yıllar sonra şikayetçi olarak “Eve hiç gelmiyor” diyerek boşanma sebebini açıklayan kadın da olabilir… Burada önemli olan, sonradan değiştirmek zorunda kalacağınız birini seçmemek! “Zamanla düzelir” denilen her şey, hiçbir şekilde düzelmez. Eğer böyle bir fikriniz varsa, vazgeçmelisiniz. Değiştirmek istediğiniz kişiyle evlenmemelisiniz.
2. Köken Aileler
Türk toplumu içerisinde “köken aileler” denilen ve ilişkilerdeki en büyük problemlerden biri olan fakat yok sayılan bir durum söz konusudur ki en basit bir şekilde söylemek gerekirse “gelin – kaynana çatışması” denilebilir. Bir tarafta oğlunu yıllarca büyüten, seven ve yanında olan anne vardır ki oğlunun geçmişi ona bağlıdır, diğer tarafta ise oğlanın eşi vardır ve ona bir gelecek sunar. Özer, bu oğul için “Adamcağız” demektedir ve şöyle devam eder, “Hakikaten adamcağızdır. Pılını pırtını toplayıp o alandan çekilmelidir. Bu iki kadın birbiriyle anlaşma yolu bulmalıdır. Burada da genç olanın kabiliyeti önemlidir. Özenli ve titiz davranmalıdır. Eşinin ailesi ile kimyası tutmasa bile nezaketi sürdürmeli, çatışmadan kaçınmalıdır.”
3. Cinsellik
Türk toplumu içerisinde konuşulması en çok korkulan ve bastırılan konu cinselliktir. Yere bakarak yürümenin edepli olduğu düşüncesi ve erkeklerin de yatak konusunu “üstün performans sergileme alanı” olarak görmesi veya kıyaslanma korkusu nedeniyle performans üstüne performans gösterme çabasına girmesi, bu problemi yaratmaktadır. İlişkilerdeki temel sorunlardan biridir ve aşılamadığı takdirde o ilişki, bir şekilde sonlanacaktır. Toplumda sürekli olarak eğlenilecek ve evlenilecek kadın ve benzeri gibi terminolojilerin bulunması, kadınları cinsel hayattan uzak tutma çabasına girilmesi, erkeklerin cinselliği sadece performans kaynaklı görmesi hem ilişkilerini hem de kendilerini strese sokmaya sebep vermektedir Özer’e göre… Bu toplum içerisinde ilişkiyi tutkulu tutmak çok zor fakat başardığınız takdirde romantik ve sağlıklı bir ilişki kurabilirsiniz…
4. Evlilik ve Ebeveynlik Ayrı Şeylerdir
Anne ve baba olunduğu zaman çiftlerin birbirine karşı da “Salt Ebeveyn” dönemine geçiş yaptığını belirten Özer, en büyük günahlardan biri olarak ebeveynlerin ebeveynlik içerisinde evliliklerini unuttuğunu göstermektedir. Herkesin bir ebeveyn olma şekli vardır ve her birey kendi özlüğünde bunu gerçekleştirmelidir. Elbette ortak alanlarda buluşulmalıdır. Bu ortak alanlar dışında birbirinin ebeveynliğine karışılmamalıdır. Çiftler çift olduğunu unutmamalıdır.
5. İçgörü Sahibi Olmak
En kısa tabiri ile içgörü, kendini bilmek demektir. Özer bir ilişki içerisinde üç temel sorunun doğru bir şekilde yanıtlanmasının oldukça önemli olduğunu söylemektedir. Bu sorular, “Neden bu adam/kadın ile evleniyorum? İlişkimde nerede hata yapıyorum? Benim buradaki rolüm ne?” şeklinde yer almaktadır. Bu soruları büyük bir samimiyet ile yanıtlamak gerekir. “Çok anlayışlı olduğum için böyle oluyor” demek, samimiyetten fazlasıyla uzak bir yanıttır. Kendini bilmek demek o davranışı neden sergilediğini ya da neden o cümleyi kurduğunu, hareketi yaptığını bilmek demektir. “Ona bağırdım çünkü bana küstü” ya da “Ona küstüm çünkü bana bağırdı” dendiği zaman iki farklı hikaye görülür ve bu hikayelerde çiftler iyi birer dinleyici olmalı ve özeleştiri yapmalıdır.
6. İletişim
Dr. Gülcan Özer TEDx İstanbul konuşmasında şöyle bir cümle kurmaktadır bu günahı açıklarken, “Uzlaşamayacağınız alanlar olabileceği konusunda uzlaşmalısınız.”
İletişimin oldukça sihirli bir kelime olduğunu düşünen çiftler, her şeyde uzlaşabileceğini de düşünmektedir, oysa bu insanın kendisini kandırdığı en büyük noktadır. Her alanda uzlaşacağına inanmak, sonunda restleşme getirecektir. İki farklı aileden, iki farklı alt kültürden gelen insanların, farklı düşüncelerinin olması oldukça normaldir ve bunları kabul etmek gerekir. Her zaman iletişim kurmalısınız fakat bu iletişim içerisinde anlaşılmayacak ya da uzlaşılmayacak alanların olduğunu da cebinizde bulundurmanız şarttır.
7. Evlilik Bir İstek Oyunudur
Evliliğin mantıklı ve akıllı bir şey olmadığına inandığını söyleyen Özer bu günahı şu şekilde açıklıyor:
“Şimdi ben evliliğin akıllı bir iş olduğunu düşünmüyorum, gayet net. Evliliği seviyorum ve onuyorum. Çocuklarıma en az bir kere evlenmelerini öneririm ve herkese… Sonrasını ve devamını bilmem ama herkesin mutlak deneyimlemesini gerektiğini düşünürüm evli olma ihtimalini fakat akıllı bir hikaye olduğunu külliyen düşünmüyorum. Aynı hayat, aynı insan, aynı yatak, aynı ev, aynı, aynı, aynı, aynı ve bunun içinden beklediğimiz iddialı bir haz var aynı zamanda! Fakat bu hikaye, bütün bu hayal kırıklıklarına rağmen yıllardır devam edip geliyor. Oysa başka bir şeye hizmet ediyor olmalı, daha derinde bir hayali olmalı, az ulaşılan bir hayali olmalı… Pek az çiftin yakalayabildiği ama daha derin bir hevesi olmalı evliliğin.
Evliliğin katiyen bir akıl oyunu değil, istek oyunu olduğunu düşünmekteyim. İnsanın dünya ile ilişkisinde aktardıklarından daha başkasını, daha derinini, daha zaafını, daha yetersizliğini aslında kriterize etmeden, paralanmadan, reddedilmeden isteyebileceği bir adres gönül. Gönül, yarenini istiyor. Ahbabını istiyor. Kendini doğrusuyla, eğrisiyle kabul görecek olanını istiyor. Evliliğin dolaşmak istediği yer burası. Pek azımız ulaşıyoruz fakat, fantezisinin burası olduğunu düşünüyorum.”